Duygusal Kaçınma Nedir ve Nedenleri Nelerdir?
Cu, 11/11/2022 - 14:41 tarihinde admin tarafından gönderildi

Duygusal Kaçınma Nedir ve Nedenleri Nelerdir?

Duygular tüm canlılarda karmaşık ve uyum sağlayıcı bir işleve sahiptir (Lazarus, 1991; Zajonc, 1980) ve hayatımızın vazgeçilemez bir parçasıdır. Leventhal ve Scherer (1987) duyguları yenilik ve hoşnutluk gibi birçok çevresel özellikleri değerlendiren bilgi işleme sürecinin bir parçası olarak görürler. Çünkü duygular sayesinde insanların yargıları ve davranışları şekillenmektedir. Her insan kendisinin ve diğerlerinin duygularını anlama gereksinimi duyar. Bu yüzden de birçok farklı duygusal yaşantılar ararlar. Kimi insan bazı duyguları yaşarken kimisi bastırmayı tercih eder. Duygulara yaklaşma güdüsü olumlu duygu yaşantısıyla ilişkiliyken, kaçınma güdüsü olumsuz duygu durumuyla ilişkilidir (Lang, 1995).

 

Duygusal yaklaşma ve duygusal kaçınma anılarımız ve yaşadıklarımızla şekillenir. İnsanlar çoğunlukla duygusal olarak yaklaşmaya duygusal olarak kaçınmaktan daha fazla güdülenirler. Çünkü yaklaşma güdüsü bireyde içsel olarak daha fazla doyum sağlamaya neden olur (Schwarz, 1990). Bununla birlikte, sosyal öğrenmelerimiz hangi duyguları ortaya koyup hangilerini bastırmamız gerektiğinde belirleyici bir faktör olabilmektedir (King, 1998; Kring ve Gordon, 1998). Örneğin kadınlar bazı duygulara yaklaşırken (üzüntü, keder vb), erkekler bu duygulardan kaçınmayı öğrenebilirler.

 

Çocukluktan kalma bir alışkanlık olan kötü şeyleri görmezden gelme veya kaçınma çok sık rastlanılan bir durumdur. Fakat geçmişte yaşadığımız kötü deneyimleri ve onlar hakkında ne hissettiğinizi görmezden gelmek, durumu daha iyi bir hale getirmemektedir. Aslında, bir şeylerin yanlış olduğunu kabul etmeyi ve hatta anlaşmayı ne kadar ertelenirse, o kadar kötüleşmektedir. Bu duruma “duygusal kaçınma” denmektedir. Maio ve Esses’e (2001)’e göre insanlar bir duygusal bir deneyim yaşadıklarında hem kendilerinin hem de diğerlerinin duygularını anlamak için ihtiyaç hissederler bu ihtiyaç, duygulara yaklaşmak ya da duygulardan kaçınmak şeklinde ortaya çıkan güdülenmeye yol açar. Eğer kişi o yaşadığı duyguyu rahatsız edici bulursa o duyguyu yaşamaktan ve başkalarının duygularını anlamaya çalışmaktan kaçınacaktır. Mehmet Uçar’a (2011) göre: “İnsanlar duyguları üretici yani kendilerine katkı sağlayacak, üzerinde olumlu etkiler bir durum olarak görmezlerse duygulara yaklaşmaktan kaçınabilirler. Bu nedenlerle insanlar duygu yoğunluklu aktivitelere katılma ve kaçınma yönünden farklılık gösterebilirler”.

 

Duygusal kaçınma durumu en çok öfke, korku, çaresizlik, yalnızlık, üzüntü durumlarında gerçekleşe bilmektedir. Bu duruma yeme bozuklukları ile mücadele edenleri örnek gösterebiliriz. Bunun nedeni genellikle kendilerini “daha iyi hissetmek” ve zor duygular ya da yaşam koşulları ile başa çıkmak için bilinçdışı bir çabayla yeme davranışlarına yönelirler. Yeme davranışıyla hissedilmek istenilmeyen kaygı, korku ve üzüntü gibi duygulardan kaçınılır. Duygusal kaçınma seviyesi yükseldikçe Bulimia Nervosa riski de artmaktadır (2018).  Burada olan şey duygulardan kaçınılması ve duyguları sistematik olarak reddetmektir. Kişi kaçınır ve tecrübe etmek ya da hissetmek istemez; kişiyi olumsuz duygularını etmeye çalışmaya, bastırmaya yönlendirir. Kısa süreli olan bu çözüm “kaçış” olarak adlandırılabilir. Fakat problem, duygusal kontrolün geçici olmasıdır. Kısa bir süre sonra, duygusal rahatsızlık yeniden ortaya çıkmaktadır ve genellikle daha yoğun geçmektedir. Sigmund Freud’a göre bastırılan ve kaçınılan duyguların baş ağrısından sindirim rahatsızlıklarına kadar pek çok fiziksel semptoma neden olabilir (Smith & Şirin, 2018).

 

Öfke:

            Seneca “öfkeyi” duyguların en berbatı, çılgını olarak görmekteydi ve medeni bir insanın vahşi bir hayvana benzediği “kısa süreli delilik” olarak tanımlamıştır. 20. Yüzyıl ile dikkatler öfke duygusundan kaçınılmasına değil, bastırılmış, kaçınılmış öfkenin dışa vurulmasına yöneltilmekteydi. Öfkenin nereden geldiği ve hayatımızda neden öfkeye ihtiyaç duyduğumuz daha önemlidir. Öfkenin kötü şeylere yol açabileceği gibi iyi yönleri de vardır. Kas gerginliğini azaltır, korku ve değersizlik gibi başka ağır duyguları kontrol etmemizi sağlamaktadır. Öfkenin ilk işaretlerini gördüğümüzde direnmeyi ve onun yerine durumu mantıklı bir şekilde değerlendirmeyi sağlayacak egzersizlerde fayda olabilir. Önemli olan sinir anlarında bu öfkeden kaçmaktansa, öfkenin hangi duyguları bastırdığını bulmaktır.

 

Korku:

            Korku duygusu diğer duyguların temeli, başlangıcı yani “hayat kurtarıcı” olarak görülebilir. Charles Darwin’e göre evrimleşme, türümüzün devamlılığını korumak için korkudan doğan tepkilerle gerçekleşmiştir. Fakat en çok korktuğumuz ve kaçındığımız şey de korkunun kendisi olmakta. Korku bizim dostumuz olabilecekken, düşmanımız da olabilmektedir; bu korku duygusunun nerden kaynaklandığı ile alakalıdır. Bizi koruyabileceği gibi mantıklı düşüncelerimizi de yoldan çıkartabilmektedir. Toplum olarak da birbirimize korkuyu öğretmekteyiz. Örnek olarak her yerde kamera olması bizi korkmaya ve tetikte olmaya itmektedir. Riski azaltmaya çalışırken, tam tersi sürekli verilen uyarılar sayesinde gerginliğimiz artmaktadır. Ayrıca karşılaştığımız reklamlarda korku temelli olmaktadır. Örnek olarak sıkça karşılaştığımız şampuan reklamlarını gösterebiliriz. Bunun yanı sıra korku ile karşılaştığımız yerlerin sayısı artarken, korktuğumuz şeylere de her gün yenisi eklenmektedir.

 

Çaresizlik:

            Birine, kendinize veya bir duruma katlanmaya daha fazla dayanamadığımız ama gidemediğimiz noktada olabilmekteyizdir. Çaresizlik bu iki uç arasında bir uçtan diğerine gitmemize neden olmaktadır. Bu içimizi tüketen, kemiren bir işkenceye dönüşebilmektedir. Albert Camus’a göre hayatta bir anlam bulma ümidini kaybetmektir. Çünkü bu hem acı verici hem de özgürleştiricidir, rahatlatıcıdır. İnsanları aynı zamanda hem dehşete hem de büyük mutluluğa sürükleyebilir.

 

Yalnızlık:

            Yalnızlık tercih edilen bir durum olabilmektedir ama eskiden beri buna şüpheyle yaklaşılmaktadır. Bugün, hala uzak durulması gereken, keyifsiz kopuk bir duygu olarak bahsedilmekte ve kaçınılması gerektiğine inanılmaktadır. 21. Yüzyılda siyasetçiler insanların yalnızlık tercihini bir “salgın” olarak görmektedir. Artan boşanma oranları, bilgisayar kullanımı gibi bencillik ve toplumsal kimlik eksikliği sebep gösterilmektedir. Dijital medya kullanımın artması da gençlerin yaşlılardan daha fazla yalnız kaldığını göstermektedir. Başka zihinsel ve bedensel sağlık sorunlarına da sebep olabilir, depresyon, kaygı ve demans gibi. Fakat bunun yanında daha farklı bir yalnızlıkta bulunmakta. Romantiktiler ve nörobilimcilerin kullandığı “hikikomori” (içe kapanıklık). Sebepleri tam bilinmese de bu kişiler aile ve arkadaşları ile teması kesip tamamen içlerine kapanmalarına neden olmaktadır. Tamamen kendilerini soyutlama arzuları oluşmaktadır. Bu da bir yalnızlığın yenisini doğurmasını sağlamaktadır. Yalnızlığın sadece dış dünyada kaybolmadan değil, yanı sıra beklentilerden ve arzulardan da olabileceğini göstermektedir.

 

Üzüntü:

            Üzüntü kişileri suskunlaştırabilir veya ağlamasını sağlayabilir fakat nasıl dışa yansıtırlarsa yansıtılsın üzüntü boyun eğmeye, kabullenmeye en yakın duygudur. Mesela geri döndürülemez bir durumda, bir kayıpta üzüntü yaşana bilmektedir. Üzüntü kelimesi yatışma ve doygunluk kelimelerinden gelmektedir. Üzüntünün nedenini bulmaya çalışmak ve onu yok etmeye çalışmak üzüntünün kabullenilmesine, o duygudan kaçınılmaya çalışmasına neden olmaktadır. Üzülmeyi, üzgün hissedildiğini söylemek konusunda kaygı ve isteksizlik yaşana bilmektedir. Bu da üzüntü duygusunun bastırılmasına ve kişinin daha da kötüye gitmesini sağlamaktadır. Örnek olarak kayıp ve hayal kırıklığından sonra üzgün hissedilmesi normaldir. Yeni duruma kişi kendini adapte ederken geçerken süreçte üzüntü duyulabilir. Çünkü dinlenirken ve toparlanırken üzüntü kişiyi kormaka ve güç vermektedir.

Stajyer Psikolog, Yağmur Ercan

Klinik Psikolog, Hatice Ünal Demir

Referanslar:

Acun Kapıkıran, N. (2015). Psikolojik Gereksinimlerin Doyumu ve Duygu Gereksinimi: Özgün Benliğin Aracılık Rolü . Turkish Psychological Counseling and Guidance Journal , 5 (43) , 1-10 . Retrieved from https://dergipark.org.tr/en/pub/tpdrd/issue/21463/230057

Duyan, V., Uçar, M.E. ve Kalafat, T. (2011). Duygu Gereksinimi Ölçeği’nin Türk kültürüne uyarlanması ve psikometrik niteliklerinin belirlenmesi. Eğitim ve Bilim, 36 (161), 116-130.

Duygusal Yeme. Madalyon Psikiyatri Merkezi. (2018, February 8). Retrieved from https://madalyonklinik.com/blog/duygusal-yeme

Smith, T. W. (2018). Duygular Sözlüğü. (H. Şirin, Trans.) (6th ed.). Kolektif Kitap.