
Görünme İhtiyacımız
İnsan olmanın en temel özelliklerinden biri, sosyal varlık olmamızdır. Her birimiz, çevremizden – ailemizden, dostlarımızdan, partnerlerimizden – onaylanmayı, görülmeyi ve sevilmeyi arzu ederiz. Bu ihtiyaç, yalnızca duygusal bir boşluğu doldurmakla kalmaz; aynı zamanda kişiliğimizin ve sosyal kimliğimizin şekillenmesinde de önemli rol oynar.
Psikoloji literatüründe, insanın onaylanma ve kabul edilme ihtiyacı uzun zamandır ele alınan konulardandır. Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde yer alan “ait olma” ve “sevgi” ihtiyaçları, aslında varlığımızın temel dayanak noktalarını oluşturur. Sosyal onay, beynimizde dopamin salınımını tetikler; bu da bize kısa süreli mutluluk verip, daha fazla paylaşım yapma dürtüsünü uyandırır. Yani, görünmek istemek sadece yüzeysel bir davranış değil, aynı zamanda derin nörobilimsel süreçlerle de ilişkilidir.
Peki, bu neden bu kadar önemli?
Sosyal medya hayatımızın her yerinde kendini gösteriyor artık; paylaşımlar yapıyor, arkadaşlarımızın gönderilerini takip ediyor ve influencer’ların içeriklerini incelerken buluyoruz kendimizi. Dostlarımızla çekilmiş bir fotoğrafı paylaşırken, o anın keyfine varıp “Bu an, benim varlığımın bir kanıtı” demek pek aklımıza gelmiyor belki. Ancak, bir yandan da içsel olarak “Gerçekten seviliyor muyum?” sorusunu sormaya başlıyoruz. Sosyal çevremizden aldığımız geri bildirimler – ister “görülme”, ister “beğenilme” şeklinde olsun – kendimizi değerli hissetmemizde önemli bir rol oynuyor. Burada, paylaşımlarımızın arkasında yatan motivasyonun hem bireysel onaylanma ihtiyacına hem de sosyal ilişkilerimizi güçlendirme arzusuna dayandığını görmek mümkün.
Dijital platformlarda her an paylaşılan içerik, bir noktada aslında içsel bir ihtiyaçla da şekillenebiliyor. Ancak bu durum, zamanla dış onaylanma arayışının bağımlılığa dönüşme riskini de beraberinde getiriyor. Kendi içsel değerimizi ve sevgiye dayalı ihtiyaçlarımızı dışarıdan gelen geri bildirimlerle sınırlamak, ruhsal dengeyi olumsuz yönde etkileyebiliyor. Bu yüzden, paylaşım yaparken “Gerçekten neyi, neden paylaşıyorum? Bu paylaşım benim hangi ihtiyacımı doyuruyor?” sorusunu kendimize sormak, duygusal ve zihinsel sağlığımız açısından büyük önem taşıyor.
Sonuç olarak, görünme ihtiyacı insanın varoluşunun ayrılmaz bir parçasıdır. Sosyal medyanın sunduğu anlık geri bildirimler ve dijital paylaşımlar, aslında kendimizi keşfetme ve ifade etme yolculuğumuzun bir parçası haline gelmiştir. Ancak, dış dünyadan gelen onayla yetinmek yerine, en nihayetinde kendi içsel değerimizi bilmek ve kendimizi sevmek, bu ihtiyacın sağlıklı bir zeminde tatmin edilmesini sağlayacaktır.
Belki de, “Ben bilinmeyen bir hazine idim, bilinmek için kâinatı yarattım” sözü, kendi içimizdeki değeri keşfetmenin ve bunu dünyaya aktarmanın bir metaforu olarak değerlendirilebilir. Unutmayalım ki, gerçek anlamda var olmak yalnızca başkalarının gözünde değil, kendi kalbimizde de hissedilmekle mümkündür.
Psikolog Uğur Kin