Otizm spektrum bozukluğu, kesin nedeni bugün tam olarak bilinmeyen, doğuştan gelen ya da yaşamın ilk yıllarında ortaya çıkan nörogelişimsel farklılıktır. Otizm, genellikle yaşamın ilk üç yılında başlar ve hayat boyu devam eder. Otizm, kişinin etrafıyla sözel ve sözel olmayan şekilde uygun ilişki kuramaması olarak tanımlayabileceğimiz, günümüzde en sık rastlanan nörolojik bozukluklardandır.
Otizmde erken teşhis önem taşımaktadır. Erken teşhis ve doğru eğitim yöntemiyle otizm belirtileri kontrol altına alınabilir, gelişim sağlanabilir. Burada da iş aileye düşmektedir. Ailenin, çocuğun davranışlarını gözlemleyip belirtileri fark etmesi ve bir uzmana başvurması çok önemlidir. Erken teşhisin önemi gereği otizm belirtilerini de ailelerin biliyor olması gerekmektedir. Otizm belirtilerinden bazıları şunlardır:
- Göz teması kuramamak
- İsmi söylendiğinde dönüp bakmamak
- Parmağıyla istediği şeyi göstermemek
- Yaşıtlarının oyunlarına ilgi duymamak
- Sallanmak, parmak uçlarında yürümek gibi hareketlere sahip olmak
- Dönen nesnelere karşı aşırı ilgi duymak
- Takıntılı davranışlar göstermek
- Konuşmasında gerilik yaşaması
Aile ve sosyal-kültürel çevre çocuğun gelişiminde en önemli faktörlerdir. Özel eğitim ihtiyacı duyan bir çocuğa sahip olan aileler, çocuklarının eğitiminde en önemli rolü oynarlar. Çocukların daha iyi durumda olabilmesi ya da çok daha kötü hale gelmelerini engelleyebilme adına verilecek en ideal eğitim anlayışının içerisinde ailenin yeri ve yapması gerekenleri eksiksiz yerine getirmesi belki de en kritik konudur.
Otizmli çocuk aileleri, otizmi ilk duyduklarında kimden, nasıl ve nereden yardım alması gerektiğini bilememekte ve bundan dolayı da kendilerine ve çocuklarına olumsuz duygular geliştirebilmektedirler. OSB tanısı almış çocukların ebeveynlerinde ilk olarak şok, inkar, suçluluk, kızgınlık görülebilmektedir. Ailenin ilk olarak durumu kabullenmesi gerekmektedir. Bu durumun kimsenin suçu olmadığını, dünyanın her yerinde her ırkta her cinsiyette her sosyal statüde görülebilen bir şey olduğunu anlamaları gerekmektedir. Eşlerin birbirini suçlamaları, suçu başkasında ya da ailede aramaları sürece uyum sağlamalarını, birlikte baş etmeyi zorlaştıracaktır. Gerek görülürse psikolojik destek de almalılardır.
Otizmi kabullenip otizmin ne olduğunu araştırmalılar. Hem çocukla iletişim kurmayı kolaylaştıracak hem de neyle karşı karşıya olduklarını, bununla ilgili neler yapabileceklerini, sorumluluklarını öğrenmelerini sağlayacaktır.
Çocuğu toplumdan soyutlamak, otizm olduğunu gizlemek de yapılan bir diğer yanlıştır. Çocuğu normal yaşama alıştırmak ve entegre olmasını sağlamak önemlidir.
Uzmanlara danışarak, aile eğitim programlarına katılarak hak ve sorumluluklarını öğrenmeliler. Anne-babayı anne baba olarak eğitmeyi amaçlayan aile eğitim programlarında, anne-babanın çocuklarının durumuna uyum süreci, çocuğun sosyalleşmesi, kardeşlerle ilişkileri, vasilik ve yasal işlemlerle ilgili bilgi, destek ve kaynak sağlanmaktadır.
Otistik bir çocuğa hem özel hem normal davranılmalıdır. Çocuğun normalin ne olduğunu öğrenmesi, ona normal davranılarak gerçekleşebilir. Bunun yanı sıra normal dışı davranışlarını da göz ardı etmeyerek özel de davranmak gerekmektedir.
Otizm bir akıl hastalığı değildir, otistik çocuklar böyle davranmayı bilinçli olarak seçen şımarık çocuklar değillerdir. Hiçbir beceriye sahip olmayan çocuk yoktur. Her çocuğun kendine göre yapabilecekleri vardır. Anne-babaların da bunu bulup keşfetmesi çocuğun gelişimine katkı sağlar.
YAĞMUR ERKOÇ